30 Nisan 2012 Pazartesi

Sakızlar










Sakızlar kuşları öldürüyor *
 Aklınızda Olsun: Yere attığınız sakızları kuşlar ekmek sanıyor. Yediklerinde de gagalarına yapıştığı için, aç ve susuz ölüyorlar, lütfen çiğnediğiniz sakızları kağıda sarıp çöp kutusuna atın.
 


28 Nisan 2012 Cumartesi

Yüzü Simsiyahtı






Yüzü simsiyahtı.

Ama kendisi boyamamıştı ki!
 Kaldı ki, kalbi bembeyazdı.
 Buna rağmen onu basite alanlar vardı.

Dedi ki:

'Ya ResûlAllah, yüzümün siyahlığı cennete girmeme mani midir? '

'Asla! '

'O halde beni niçin insanlar hor görüyorlar,
 kimse bana niçin kızını vermiyor? '

'Amir bin Veheb’in evine git ve Resûlullah selamı var,
 kerimeni bana nikahlamanı emretti” de.

Siyah yüzlü genç hemen adrestedir.
 Kızın yanında babaya selamı aynen tebliğ eder ve
 teklifi de açıkça anlatır.

Baba kızgın, hemen reddeder.
 Ancak, teklifi dinleyen kızcağız babasını ikaz eder:

'Babacığım, vahiy gelir de sonra seni mahcup eder.
 Ne biliyorsun bu olayı Rabbimin emretmediğini?
 Efendimiz (s.a.v.) ’ in o emri tebliğ buyurmadığını?
 Hemen git, Resûlullah’ tan özür dile ve beni o gence nikâhla.
 Resûlullah’ ın uygun bulduğunu ben de uygun bulurum.

Kızının ikazıyla mescide koşan baba özür diler:

'Söylediğinin doğru olup olmadığını bilmiyordum.
 Demek ki doğruymuş. Kızımı verdim. Şu anda nikahlısıdır.

Efendimizin gence emri:

'Git, evini hazırla, aile oturacak şekilde döşe.'

'Benim ev döşeyecek tek dirhemim bile yok! ..'

'Öyle ise Ali’ ye, Osman’a, Abdurrahman bin Avf’a git.
 Onlar sana ikişer yüz dirhem versinler.'

Uçarcasına gider.
 Onların her biri, emredilenden fazla yardımda bulunurlar ve
 sıra çarşının yolunu tutmaya gelmiştir. Bir ev hazırlamak için
 gerekli para elde mevcut. Hele zevcesi, ümidinin de üstünde
 bir azizedir âdeta...

Çarşı yolunda hızla giderken kulağına bir ses gelir.
 Önce anlayamaz, duraklar ve nefesi kesilircesine dinler.
 Evet, evet yanlış anlamamıştır, doğrudur.
 Ses herkese ilan etmektedir:

'Ey kendini Allah’ a asker bilen Müslümanlar!

Derhal atınıza binin, cihada yönelin.
 Ordu mescidin dışında beklemektedir.
 Siz böyle gün için varsınız dünyada!
 Düşman ani baskın yapacak!

Şimdi ne olacak? .. Cihada mı gitsin, evlenmeye mi? ..
 Yönünü hemen değiştirir, demirciler çarşısına gider.
 İlk işi bir kılıç, sonra bir zırh, daha sonra da bir at almak olur.
 Elindeki paranın hepsini de harcamıştır.
 Ama cihad için lazım olan silahını da tamamlamıştır...

Sıçradığı atının üzerinde kuş gibi uçar,
 bekleyen orduya toz duman içinde karışır.

'Bu genç, herhalde Bahreyn’ den gelen biridir, derler.
 Ancak onun siyahlığını fark eden Resûlullah Aleyhisselam:

'Sen Saad mısın? ' buyurur.

'Evet,' deyince de dua eder:

'Ceddine saadetler! ..'

Kumlu çöllerden geçilir, tozlu yollardan gidilir ve
 nihayet düşmanla müthiş bir savaş başlar...
 Herkes cesaretle ileri atılır.
 Ama içlerinden biri herkesten de cesaretle atılır;
 saldırdığı tarafın adamlarını sağa sola püskürtür.
 Neden sonra meydan sakinleşir, düşman kaçmış,
 müşrikler yok olmuşlardır.

Şehitler tespit edilirken, bir ses:

'Allahü Ekber! Evlenmek üzere olan Saad da şehit! '

Efendimiz onun cesedi başına gelir, mahzun şekilde bakar:

'Seni Havz-ı Kevserimin başında bekleyeceğim! '

Bir hayret nidası daha:

'Allahü Ekber! '

-

Sonra döner, oradakilere hitap eder:

'Kılıcını, mızrağını ve atını alın,
 kendisini gönüllü olarak isteyen kızcağıza verin.

Babasına da deyin ki:

'Kızını vermekte tereddüt ettiğin siyah yüzlü gence,
 Allahü Teâla cennet hurilerini lâyık gördü! 

25 Nisan 2012 Çarşamba

Silivri Mehter takımı


    Çocukların meydana getirdiği mehter takımı başarılı bir şekilde ustalıklarını sergilediler

22 Nisan 2012 Pazar

GIDALAR


Bu larda kanser var




Bu <a href="/index/gida" target="_blank" class="tkktLnk" rel="tag">gıda</a>larda kanser var
 


larda sürüyor. ABD Gıda Standartları Enstitüsü, pişirme veya kızartma esnasında gıdalarda kendiliğinden oluşan 'akrilamid' adlı kanserojen bir maddeyi yüksek oranlarda içeren 13 yiyeceği açıkladı. Piyasadaki 248 ürünün incelenmesi sonucu hazırlanan listede, , hazır kahve ve cips gibi sık tüketilen gıdalar da bulunuyor. İşte kanserojen madde içeren gıdalar ve kanserojen madde oranları:

CİPS:
* Seabrook's Sea patates cipsi
* Burt's tuzlu ve karabiberli patates cipsi
* Piper's Anglesey deniz tuzlu cips
* McCoy's Çedar ve soğan aromalı patates cipsi

BİSKÜVİ:
*
McVitie's zencefilli bisküvi
* Fox's Crinkles zencefilli bisküvi
* Tesco zencefilli bisküvi
* Heinz Banana Biscotti bebe bisküvisi

KAHVE: * Nescafe Gold Blend kafeinsiz hazır kahve
* Nescafe Gold Blend hazır kahve     (takvim)

20 Nisan 2012 Cuma

İstanbul Depremi





ABD Jeolojik Araştırmalar Dairesi, İstanbul’daki
ilçelerin 6 farklı deprem senaryosuna göre sallantı haritasını çıkardı. ABD uydularından sağlanan zemin verilerinin de hesaba katıldığı araştırma, şimdiye kadar İstanbul için yapılmış benzer çalışmalardan 600 kat kapsamlı bir deprem haritası.

ABD Jeolojik Araştırmalar Dairesi (USGS), California’da yaşayan Türk bilimadamı Dr. Erol Kalkan’ın önderliğinde, İstanbul’un karşılaşabileceği 6 farklı senaryoya göre kentin deprem haritasını hazırladı. Ve 1999 Kocaeli Depremi’ne kıyasla kentin hangi bölgesinin ne kadar sarsıntı yaşayacağını belirledi.

“Bekleneni Beklerken: İstanbul Metropolitan Bölgesindeki Yer Hareketleri” başlıklı çalışmaya, Kalkan dışında üç akademisyen katkı verdi. Uluslararası Deprem Mühendisliği Derneği Başkanı Prof. Dr. Polat Gülkan ve Kalkan’ın USGS’deki yardımcıları, sismolog Margarita Segou ile jeofizik mühendisi Volkan Sevilgen. Dört yıldır USGS’de çalışan ve son iki yıldır kurumun yıldız araştırmacısı seçilen Kalkan’ın yönettiği, 1.5 yıl süren araştırmanın önemi, İstanbul konusunda çözünürlüğü en yüksek deprem haritası olması. (Habertürk)


                             Sarı renkli yerler risksiz bölgeler renk koyulaştıkça risk fazlalaşıyor.

19 Nisan 2012 Perşembe

Yanardağlar Hareketleniyor.



Yanardağ ateş kusuyor
12 yıldır sesi çıkmayan Popocatepetl volkanı tekrar kükredi. Meksika kırmızı alarmın eşiğinde


Meksika'nın güneydoğusunda yer alan 5450 metre yüksekliğindeki Popocatepetl Yanardağı'nda faaliyetin artması üzerine alarm seviyesi 5'e yükseltildi. Meksika Ulusal Afet Önleme Merkezi'nden yapılan açıklamada, volkanın kraterinde lav kubbesinin büyüdüğü ve kor haline gelmiş taş parçaların püskürdüğü kaydedildi. Merkez, önümüzdeki günlerde artan yoğunlukta ciddi patlamalar olabileceği ve kızgın taşların uzak mesafelere savrulabileceği yönünde açıklama yaparak büyük miktarda kül sağanağı ve lav akışının beklendiğini bildirdi. Dağ çevresi ziyaretçilere kapatılırken insanların yanardağ kraterinden en az 12 kilometre uzakta kalmaları istendi. Bölge insanı külleri solumamak için ağızlarını kapatmaları konusunda da uyarıldı.  Başkent Meksiko'da bulunan Popocatepetl için verilen alarm seviyesi sarı aşama olarak adlandırılıyor. Gelecekteki aşama olan kırmızı ise bölgenin tamamen tahliyesi anlamına geliyor. Dağda son 1200 yıl içinde en şiddetli patlama 18 Aralık 2000'de meydana gelmiş, dağın tabanında yaşayan binlerce kişi bölgeyi terk etmişti. (akşam)


                             ..Dünyada garip şeyler olmaya başladı,Yanardağlar faaliyete geçiyor.Hortumlar,fırtınalar çoğalıyor..Depremler çoğalıyor...


17 Nisan 2012 Salı

Oyalı Öldü









İSTANBUL Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dölerme ve Suni Tohumlama Ana Bilim Dalı’nda 21 Kasım 2007’de dünyaya gelen “Türkiye’nin ilk klonlanmış canlısı” Oyalı, önceki gün yaşamını yitirdi. Oyalı’nın klonlandığı proje ekibinin başı Prof. Dr. Sema Birler, yaptığı açıklamada Oyalı’nın ölüm nedeninin ilk belirlemelere göre bir akciğer enfeksiyonu olduğunu söyledi.

BAHAR’I DOĞURMUŞTU
Türkiye’nin ilk klon koyunu Oyalı, İÜ Veteriner Fakültesi’nde 21 Kasım 2007 tarihinde dünyaya geldi. Üniversitenin bu projesi TÜBİTAK ve Devlet Planlama Teşkilatı tarafından desteklendi. Hayvancılık ve insan sağlığını ilgilendiren birçok konuda çığır açabilecek bu çalışma bilim tarihine Türkiye’nin ilk klon projesi olarak geçti. Oyalı’dan bir hafta sonra 28 Kasım’da kardeşi Zarife doğdu. Zarife, 24 Ağustos 2009’da enfeksiyon nedeniyle hayata veda ederken, Oyalı 30 Mart 2011’de “Bahar” adı verilen sağlıklı bir yavru dünyaya getirdi.

EN UZUN YAŞAYANLAR
İlaç yapımı ve organ nakli gibi geniş bir alanda kullanılması planlanan “klonlama” çalışmalarında dünyaya gelen kuzuların çoğu doğumdan hemen sonra öldü. Bir kısmı ilk 1 ay, daha uzun yaşayan klon koyunlar ise yaklaşık 3 yıl yaşadı. Klonlanan ilk canlı olan Dolly ise yaklaşık 7 yıl yaşamıştı. Türkiye’nin ilk klon kuzusu olan Oyalı ise 4.5 yaşında yaşamını yitirdi. (HaberTürk)

16 Nisan 2012 Pazartesi

Hapşırana ‘Allah rahmet eylesin’


Hapşırana ‘Allah rahmet eylesin’








Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Kamil YılmazDiyanet Aylık Dergisi'nde “Kardeşlik: Üzüntü ve Sevinci Paylaşmaktır” başlıklı bir makale yazdı.

Akşam gazetesinin haberine göre, Kamil Yılmazyazısında aksıran bir kişiye “Allah rahmet etsin” denilmesini istedi.

Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:

“Aksırmak bazen sıhhatli olmanın alameti, bazen de hastalığın habercisi. Allah'ın verdiği bütün nimetler gibi sıhhat alameti olan aksırma için de şükredilmesi gerekir. Aksırma sırasında insana canı adeta iade edilir. İnsanın aksıran bir mümine 'Allah sana rahmet etsin' demesi aslında bir ilgi ifadesidir. Yalnızlaşan günümüz insanı aslında bugün, bu ilgiye eskisinden daha çok ihtiyaç duymaktadır.” (HaberTürk)


                                              Bu sözde hiç bir gariplik yoktur.Biz müslüman olduğumza göre Rahmet Bolluk,Ferahlık demektir. İsterseniz sağlıklı yaşada diyebilirsiniz.

15 Nisan 2012 Pazar

Balda hileyi önleyecek düzenleme


 

Balda hileyi önleyecek düzenleme

Balda hileyi önleyecek düzenleme Son dönemde balda “taklit ve tağşiş (bir şeyin içine başka bir madde karıştırma, katıştırma) “ olaylarının gündeme gelmesinin ardından, Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliği'nde yeni bir düzenlemeye gidiliyor.
Bal tebliğinde değişiklik öngören taslağa son şekli verilirken, değişiklikle balda tağşişi önlemek amacıyla, balın arılar tarafından yapıldığının ölçütü olan “prolin” miktarı artırıldı.

Buna göre daha önce balda kilogramda en az 180 miligram belirlenen prolin miktarı “en az 300 miligram”a çıkarıldı. Değişikle; tebliğe balın kontrollü koşullarda homojen kristalleşmesiyle elde edilen sıvı bala göre akışkanlığı azalmış, sürübelir kıvamdaki bal olarak ifade edilen “krem bal” tanımı da eklendi.

Ayrıca bala gıda katkı maddeleri de dahil olmak üzere dışarıdan hiçbir madde katılamayacak. Bal doğal bileşiminde bulunmayan organik ve/veya inorganik maddelerden ari olacak. Bala hiç bir katkı maddesi ve aroma verici katılmayacak. Fırıncılık balı dışında bal, bala ait olmayan yabancı tat ve kokuda, fermantasyonu başlamış, asitliği yapay olarak değiştirilmiş veya içerdiği doğal enzimleri parçalayacak ya da önemli düzeyde inaktive edecek şekilde ısıtılmış olmayacak.

Filtre edilmiş bal ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, yabancı organik veya inorganik maddelerin ayrılması sırasında kaçınılmaz kayıplar dışında balda polen veya diğer bala özgü bileşenler uzaklaştırılamayacak.

Bal, Türk Gıda Kodeksi Şeker Tebliği'nde yer alan şekerleri içermeyecek. Balın tadı ve aroması, balın kaynağına ve üretildiği bitkinin türüne bağlı olarak değişmekle birlikte, bal kendine özgü koku ve tada sahip olacak. Balın rengi su beyazından koyu amber renge kadar değişebilecek.

Temel petekte balmumunun doğal yapısında bulunmayan, parafin, serezin, iç yağı, reçine, oksalik asit gibi organik maddeler ile ağartıcı maddeler gibi inorganik maddeler bulunmayacak. Etiketinde orijin aldığı çiçek, bitki, bölge veya coğrafya belirtilen ballara filtre bal ilave edilmeyecek. Petekli ballarda, peteğin en az yüzde 80'i sırlanmış olması gerekecek. Etiketinde botanik orijini belirtilen ballarda, balların bu özellikleri polen analizi ile uyumlu olacak.

Bal etiketlerinde olması gereken hususlar

Bal etiketlerinde de “1 yaşından küçük çocuklara bal yedirilmemelidir” ifadesi yer alacak. Çerçeveli balda net miktarda çerçeve ağırlığı dahil edilmeyecek. Çerçevelere arıcıların işletme tescil numaraları yazılacak. Etikette balın orijini, salgı balı veya çiçek balı olduğu, bal ifadesinin yanında aynı punto ile belirtilecek. Etikette balın hasat yılı, üretim tarihi balın ambalajlandığı tarih, dolum/paketleme tarihi olarak ifade edilecek.

Filtre edilmiş bal, petekli bal, petekli süzme bal, krem bal ve fırıncılık balı haricindeki diğer ballar sadece “bal” ifadesi ile satışa sunulabilecek.

Filtre edilmiş ballar ve fırıncılık balları hariç olmak üzere, balın botanik kaynağı belirli ise ve bal bu kaynağa ait duyusal fiziksel, kimyasal ve mikroskopik özellikleri belirgin şekilde taşıyorsa, ürün ismi, “ayçiçeği balı, ıhlamur balı” gibi orijin aldığı çiçek veya bitkinin adı ile desteklenebilecek.

Filtre edilmiş ballar ve fırıncılık balları hariç olmak üzere, bala üretildiği bölgenin florasına ait özellikleri belirgin şekilde taşıdığı sürece o bölgenin bölgesel, coğrafi ve topografik adı ürün ismi ile birlikte kullanılabilecek.

Fırıncılık ballarının etiketinde “sadece pişirme amaçlı” ifadesi ürün ismine yakın ve kolayca görülebilir bir şekilde yer alacak.

Hammadde ambalajı üstünde Arıcılık Kayıt Sistemi'ne kayıtlı işletme hammaddenin kaynağına işaret edecek “Türk-Vet sistemi”nden alınan işletme numarası bulundurulacak. Ballar paketleme, dolum noktasından tüketiciye ulaştırılana kadar tüm aşamalarda temiz ve kuru yerlerde kokulardan ari biçimde, doğrudan güneş ışığından korunacak ve 25 dereceyi aşmayacak şekilde muhafaza edilecek.

Uyum süreci 3 ay

Halen faaliyet gösteren ve tebliğ kapsamındaki ürünleri üreten ve satan işyerlerine tebliğin yayımı tarihinden itibaren 3 aylık uyum süreci tanındı, buna göre üretici ve işyerleri tebliğin yayımından 3 ay sonra söz konusu hükümlere uymak zorunda olacak.

Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği,

Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Bahri Yılmaz da konuya ilişkin değerlendirmesinde, bal tebliğinde, balın arılar tarafından yapıldığının ölçüsü olan “prolin” miktarını artırarak balda tağşişi bir noktada önlemiş olacaklarını söyledi.

Türkiye'de balda sahtekarlığı önlemek amacıyla prolin limitinin konulduğunu anlatan Yılmaz, son günlerde balda tağşiş olaylarının artması üzerine, balda bulunması gereken asgari prolin miktarını arttırdıklarını ifade etti.

Yılmaz, tebliğe daha önceki düzenlemede bulunmayan krem bal tanımının da eklendiğine işaret etti.

Granül olmuş balla ilgili de zaman zaman sıkıntı yaşadıklarını ve tüketicinin katılaşan balı “şekerli bal” algılayıp satın almaktan vazgeçtiğini anlatan,”Bal çiçekten gelen granülle oluyor, katılaşıyor, kendini korumak için form değiştiriyor. Avrupa'da krem bal akışkan baldan yüzde 40 daha pahalı, Avrupa'da bu cins bala (yaşayan bal) diyorlar, krem balı satan şu anda 2 firma var, kodeks değişikliği sonrasında bunun artması bekleniyor” dedi.    (Vatan)
 
                                          Tarım Bakanlığımız denetimi ele aldı,çok güzel uygulamalara başladı.Hayırlı olsun...
 
                              

14 Nisan 2012 Cumartesi

Bravo Bakanlığa

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, baldan sonra tüketiciyi
yanıltan et ürünleri ile peynir üreticisi firmaları da teşhir etti.

Bakanlığın internet sitesinde, laboratuvar sonuçlarının olumsuz çıkması üzerine gıdada taklit ve tağşiş yapıldığı kesinleşen peynir üreticisi 3 firma ile et ürünleri üreticisi 3 firma ilan edildi.


Söz konusu firmaların ürünlerine dönük laboratuvar incelemelerinde, yağlı tulum peynirlerinin içinde bitkisel yağ, pişmiş dana kavurmanın içinde at eti (tek tırnaklı eti), yüzde 100 dana eti sucuğun içinde kanatlı eti ve soyulmuş sosisin içinde yabancı doku ve iç organ tespit edildi.

Buna göre, laboratuvar sonucuyla “taklit ve tağşiş” yapıldığı kesinleşen gıda ve yemi üreten/ithal eden firma adı, ürün adı, markası, parti ve/veya seri numaraları şöyle:

PEYNİR ÜRETİCİLERİ

-“Hasan Dede” marka yağlı tulum peyniri üreten Akgökseller Gıda ve Süt Mam. Tar. Ürn. Canlı Hay. Oto. Taş. San. ve Tic. Ltd. Şti. Konya (nişasta ve bitkisel yağ tespiti) (parti seri no:01.12.2012)

-“Yalçıntepe” marka tam yağlı tulum peyniri üreten Birsen Güven Gıda San. ve Tic. A.Ş Kayseri, (bitkisel yağ tespiti) (parti seri no:11.04.2012)

-“Güldemce” marka yağlı tulum peyniri üreten Güldemce Gıda İnş. Otomotiv San. Tic. Ltd. Konya, (bitkisel yağ tespiti) (parti seri no:01.01.2013)

ET ÜRETİCİLERİ

-“Yemek” marka pişmiş dana eti üreten Efraim Usta Lokantası Nazım Çakmak Çınarlı Mh. N. Erim Cd. Kayacı Sk. No:2 İzmit/Kocaeli, (tek tırnaklı eti)

-“Apikoğlu” marka acılı kangal sucuk yüzde 100 dana eti üreten Etsan Gıda Sanayi A.Ş Tepeören-Tuzla/İstanbul, (kanatlı eti tespiti) (parti seri no:4701)

-“Uludağ” marka soyulmuş sosis üreten Karizma Beşler Et Tesisleri Kemerburgaz Cad. No 76 Kağıthane /İstanbul (yabancı doku, iç organ tespiti) (parti seri no: SN 08–P1)
(Vatan)
                          Tarım Bakanlığımız aktif faaliyete geçti,işte böyle olmalı, halk bilsin hile yapan firmaları ..diğerleride böylece imal ettikleri gıdalara gereken itinayı gösterirler...Bravo Tarım Bakanlığına...Teşekkür ederiz..

13 Nisan 2012 Cuma

İstanbulda Yedi Tepe





Necip Fazıl Kısakürek'in ''Canım İstanbul'' şiirinde ''Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler/Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler'' ifadeleriyle yer verdiği, Nazım Hikmet'in hasretini ''Yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü'' diyerek dile getirdiği İstanbul'un üzerine kurulduğu 7 tepe, Tarihi Yarımada'da bulunuyor.
Günümüzde 1. tepede Topkapı Sarayı, 2. tepede Nuruosmaniye Camisi, 3. tepede Süleymaniye Camisi, 4. tepede Fatih Camisi, 5. tepede Yavuz Sultan Selim Camisi, 6. tepede Mihrimah Sultan Camisi, 7. tepede Haseki Külliyesi yer alıyor.
Roma İmparatoru Konstantin, o dönemde gökyüzünde güneş, ay ve 5 gezegenin olduğu gerçeğinden hareketle kenti, 7 tepe üzerine kurdu. Roma gibi Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu da 7 tepeli kentin sınırlarını korudu ve üzerine görkemli yapılarını dikti.
Ayasofya Müzesi Başkanı Haluk Dursun, şehrin surun içindeki bölüm olduğunu belirterek, o dönemlerde sur içi dışındaki yerlere asla İstanbul denilmediğini söyledi.
Bunun, günümüzde en çok tartışılan ve yapılan ortak hata olduğunu ifade eden Dursun, ''7 tepeli şehir'' olarak bilinen İstanbul'un, tepelerinin nerede olduğunun da tam olarak bilinmediğini kaydetti.
Dursun, ''Birine 'İstanbul'un 7 tepeyi say' denildiğinde, 'Bir Çamlıca tepesi' diye başlar. Oysaki Çamlıca, o dönemde İstanbul değil. Dolayısıyla Çamlıca tepesinde bulunan tepenin Üsküdar hatta Kocaeli yarımadası tepelerinden birisi olduğu gerçeği var. İstanbul'un tepeleri Akrapolis'ten başlayan Edirnekapı'ya kadar giden ve surun içinde olan bölgede bulunan tepelerdir'' dedi.
7 TEPEDE NERELER VAR?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ambleminde yer alan 7 küçük üçgenin de simgelediği Tarihi Yarımada'daki 7 tepenin üzerinde bulunan yapılar şöyle:
1. Tepe: Tüm zamanlar boyunca kentin kamusal merkezidir, adeta kentin kalbidir. Birinci tepe, Tarihi Yarımada'nın burnundan başlayan, denizden yaklaşık 30-40 metre yüksekliğe ulaşan tepedir. Fatih Sultan Mehmet tarafından 1478 yılında yaptırılan Topkapı Sarayı, birinci tepenin en hakim noktasında yer alır. Birinci tepe, Bİzans ve Osmanlı imparatorlukları tarafından saray alanı olarak seçilmiştir. Birinci tepede, Topkapı Sarayı, Aya İrini, Ayasofya Müzesi, Sultanahmet Camisi, İbrahim Paşa Sarayı, Milion Taşı, Alman Çeşmesi, Küçük Ayasofya Camisi, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Yerebatan Sarnıcı, Cağaloğlu Hamamı, Yeni Cami, Sirkeci Garı, Bukoleon Sarayı da bulunuyor.
2. Tepe: Deniz seviyesinden yaklaşık 50 metre kotunda üçüncü tepenin uzantısı olan platformun doğuya doğru uzanan kolunun oluşturduğu tepedir. Birinci tepeye göre yaklaşık 10 metre daha yüksekte olan bu tepede yer alan anıt eserler, Mese-Divanyolu üzerinde ardışık olarak sıralanmıştır. Bu tepede Firuzağa Camisi, Kapalıçarşı, Binbirdirek Sarnıcı, Çemberlitaş Hamamı, Çorlulu Ali Paşa Camisi ve medresesi, Nuruosmaniye Camisi, Çinili Han, Mısır Çarşısı yer alıyor.
3. Tepe: İstanbul coğrafyasında en belirgin üç tepeden biridir. İkinci tepenin batışında deniz seviyesinden 50-60 metre yüksekliğe ulaşan bu tepe, altıncı ve yedinci tepelerle birlikte kentin en yüksek sırtını oluşturur. Bu tepede yer alan anıt eserlerin başında, tepeyi işaretleyen ve Mimar Sinan eseri olan 1557 tarihli Süleymaniye Camisi gelir. Tepede, Beyazıt Camisi, İstanbul Üniversitesi, Laleli Camisi, Çukurçeşme Hamamı, Süleymaniye Külliyesi, Mimar Sinan Türbesi ve Zeyrek Camisi bulunuyor.
4. Tepe: Kentin en yüksek noktalarından birisidir. Dördüncü tepedeki başlıca anıt eserler, Fatih Camisi, Bozdoğan Kemeri'dir. Kentin en yüksek noktası olması, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde buraya en prestijli anıtların yapılmasına neden olmuştur. Dördüncü tepede tek bir odak nokta tanımlanıyor. Bu nokta, Bizans döneminde 12 havariye adanan Havariyyun Kilisesi, Osmanlı döneminde de bu kilisenin yerine yapılan Fatih Camisi ve külliyesidir.
5. Tepe: Denizden 50 metre yükseklikteki beşinci tepenin kıyıya dik inen sırtında, kuzeye doğru denize dik bir burun oluşmuştur. Bu tepede, Yavuz Sultan Selim Camisi, Fethiye Camisi, Kariye Camisi, Fener Rum Patrikhanesi yer alıyor.
6. Tepe: Dördüncü tepenin uzantısı olan sırt üzerinde yer alır. Bu platformun kara surlarıyla birleştiği noktada, kentin en yüksek kotuna, 70. metreye ulaşılır. Bu noktada Mihrimah Sultan Camisi bulunur. Tekfur Sarayı, bu tepenin Bizans dönemine ait odak noktasıdır.
7. Tepe: Diğer altı tepeden coğrafi sınırlarla ayrılarak Marmara Denizi'ne yönlenir. Denizden 60. metreye kadar yükselen bu tepe, dördüncü ve altıncı tepelerden derin bir vadiyle ayrılmaktadır. Kara surlarına dayandığı noktada en yüksek seviyeye ulaşan tepe, doğuya doğru alçalan bir burun yapar. Bizans döneminde yedinci tepe, 403 yılında yapılan Arkadius forumu ve bu forumun ortasında yer alan Arkadius sütunu ile işaretlenmiştir. Osmanlı döneminde, buraya Haseki Külliyesi ve imareti, Haseki Sultan Camisi ve Bayrampaşa mescidi yapılmıştır.(Akşam)
     
                                  Çok kişi bilmediği için bu faydalı yazıyı koydum.

12 Nisan 2012 Perşembe

SÜT

        






 Çocuklarımıza  okullarda süt dağıtılması çok güzel bir uygulama,1950 yıllarda Rahmetli Menderes zamanında Okullarda Amerikan süt tozundan süt ve Tadına doyamadığımız peynir dağıtıyorlardı.ki Bu peynirlerde havuç,patates vs faydalı gıdalar bulunuyordu. Şimdi bu uygulamanın tekrarı sayılabilecek olan süt dağıtımını inşallah başarılı bir şekilde yaparlar..Hileli gıdaların son günlerde çok fazla olması nedeniyle,milyonlarca çocuğa dağıtılacak sütün,iyi tanınmış firma aracılılığı ile yapılması ve sürekli olarak denetlenmesi yerinde olur..........Çünkü bizde kötü bir alışkanlık olsa gerek başlangıçta herşey iyi oluyor...sonradan zamanla o işle ilgili denetim sık yapılmadığından hile karışıyor..insan sağlığı değil,cüzdan ağırlık kazanıyor..

Ekmeksiz diyet olmaz




                                                                                               Diyet yaparken beslenmeden;
ekmeği tamamen çıkartmak. Bilinenin aksine ekmek, pilav ve makarna gibi karbonhidrat içeren besinler vücudun ilk ve en önemli enerji kaynağı. Bu nedenle diyet yaparken ekmeği tamamen hayatımızdan çıkartmak doğru değil. Acıbadem Fulya Hastanesi'nden Uzman Diyetisyen , ekmeğin sağlıklı beslenme ve kilo vermedeki önemi hakkında bilgi verdi. Diyette yeterli miktarda ekmek tüketilmediğinde vücut karbonhidrat ihtiyacını kaslardaki glikojen yani karbonhidrat depolarından sağlıyor. Bu durumda kas kayıpları yaşanıyor. Ancak gerçek kilo kaybı yağ miktarının azaltılması ile mümkün. O nedenle ekmek tüketmeyerek verdiğiniz kilolar yağdan değil, kas ve sudan oluyor. Yani gerçek kilo kaybı değil. Yağlar ancak yeterli karbonhidrat varlığında yakılabiliyor.

DAHA ÇOK KİLO Kaslar vücudumuzda enerji harcayan makinalardır. Kas kaybının olması metabolizmazın yavaşlamasına neden oluyor. Bir süre sonra kendinizi doğrudan kilo alma adayı haline getiriyorsunuz. Karbonhidratları tamamen beslenme düzeninden çıkartmak, su kaybıyla birlikte ani ölüm riski gelişebiliyor.

TERCİHİNİZ TAM TAHILLI OLSUN
Dengeli bir diyette günlük alınması gereken enerjinin yüzde 50'si karbonhidrattan sağlanmalı. Karbonhidratlar, kompleks karbonhidratlar (esmer ekmek, tam tahıllı besinler, kurubaklagiller, sebze -meyveler gibi ) ve basit karbonhidratlar (şeker, bal, beyaz unla hazırlanmış yiyecekler, beyaz ekmek gibi) olmak üzere ikiye ayrılıyor. Önemli olan diyette kompleks olanlarını tüketmek.

TOKLUK HİSSİNİ ARTTIRIYORDiyet yapanların mutlaka esmer ekmek grubuna giren; tam buğday, çavdar ve çok tahıllı ekmekleri tüketmeleri gerekiyor. Esmer ekmekler daha uzun süre kan şekerini dengede tutup, tokluk hissi veriyorlar. Sağlıklı kilo vermek için siz de esmer ekmek

ELEKTRİKLİ OTOLAR








Uzun zamandır yolu gözlenen elektrikli araçlar birbir yollara çıkmaya başladı. Renault'nun 1 Nisan itibariyle satışa sunduğu elektrikli Fluence'in ardından Çin'in gözdesi elektrikli otomobil markaları da Türkiye için geri sayıma geçti.(radikal)
    
                                                 Bizim gibi  petrolü çok az olan ülkeler için en ideal otolar bu elektrikli olanlarıdır.Tek sorun 100/150 km yol kateden bu otolar için gerekli ve hatta sık olaraktan şarj yükleme noktaları konması gerekiyor...Ancak ileride bu arabalar vazgeçilmez olacak kanaatindeyim.

SANAL KART KULLANMALI

          





  iNTERNET ALIŞ VERİŞ SİTELERİ DÜNYADA OLDUĞU GİBİ BİZDE DE ARTIYOR.Buralardan alışveriş etmek insanlara cazip ve kolay geliyor.Ancak çok dikkatli olunmasıda gerekiyor. Banka kartı ile yapılan alışverişlerde esas kartınızı değil,kendiniz limit belirleyeceğiniz (alışveriş tutarı kadar) SANAL KART kullanmayı alışkanlık yaparsanız.Dolandırıcılık gibi olaylarla karşılaşmazsınız.

GAZ ALARM CİHAZI TAKTIRMAK ŞART....

Televizyonu açtı, ev havaya uçtu

Doğalgaz sobasından gece boyunca eve gaz sızdı. Minik Nisa Nur televizyonu açtığı sırada patlama oldu ve evde yangın çıktı. 2 yaşındaki Nisa Nur ile babası alevlerin arasında can verdi


      Dogalgaz kullananlar 50lira 100 ödemekten kaçınmayın ...evinize mutlaka bir gaz alarm dedektötü taktırın. Gaz kaçaklarını haber veren bu alarmlar bu acılı haberleri duymamızı engelleyecektir..

4+4+4 içinACILI İTİRAZ...











Okullarda, meydana gelen kazalarda çocuklarını kaybeden acılı aileler öğrencilere 5 yaşında okula başlama şartı getiren yasadaki tehlikelere dikkat çekmek için Ankara’ya çıkarma yaptı. Milli Eğitim Bakanlığı ile görüşecek olan aileler okullarda gerekli önlemlerin alınmasını isteyecek

Okullardaki fiziki güvenlik standartlarının sağlanmaması nedeniyle ortaya çıkan kazalarda hayatlarını kaybeden çocukların aileleri, kademeli zorunlu eğitim getiren ve okula 60-72 ay aralığında başlama şartını getiren yasadaki tehlikelere dikkat çekmek için harekete geçti. Gündem Çocuk Derneği’nin destek verdiği aileler, kendi yaşadıkları acıları başka ailelerin yaşamaması için bir araya geldi. Meclis’te ve Milli Eğitim Bakanlığı’nda yetkililerle görüşmek üzere başkentte buluşan aileler, son 24 ayda 16 çocuğun okullarda çeşitli nedenlerle hayatını kaybettiğine dikkat çekerek ziyaretlerinin amacını “4+4+4 yasası ile okul öncesi eğitim almaksızın okula başlatılacak 5-5.5 yaş aralığındaki çocuklara ilişkin fiziksel güvenlik kaygısını dile getirmek ve okullarda kurulması gereken fiziksel güvenlik denetleme sistemi ile ilgili toplumsal duyarlılık yaratmak” olarak açıkladı.

12 milyon çocuk için mücadele

Ankara’ya çıkarma yapan acılı aileler arasında yer alan, anaokulunda tuvalette lavabonun üzerine düşmesi sonucu yaşamını yitiren 6 yaşındaki Efe Boz’un annesi Nurdan Boz, “12 milyon çocuk için mücadele ediyoruz. Benim çocuğum öldü, gitti. Ama 12 milyon çocuk standartlara aykırı şartlarda eğitim görüyor. Olaylara kaderci yaklaşıyorlar. ‘Duvar yıkılır’ diyorsunuz. ‘Hayır, yıkılmaz’ diyorlar. Sonra yıkılıp altında çocuklar can verince ‘Takdir-i ilahi’ diyorlar. Ben oğlum Efe öldüğünden bu yana hep kabus görüyorum. Efe’den sonra okullarda ölen 12 çocuğa elimi uzatıyorum, ama tutamıyorum” dedi.

Endişeleri büyük

Boz, yeni eğitim sisteminden dolayı endişelerinin büyük olduğunu belirterek şu itirazları yöneltti: “4+4+4 çocuklar için yapılmış bir çalışma değil. Çocukları düşünselerdi öncelikle okulların fiziki koşullarını standartlara uygun hale getirirlerdi. 60 aylıkken çocuğu okula göndereceğiz. Peki ama okulun şartları ne kadar uygun? Yaş sınırı küçük. Fiziki şartlar yetersiz. İnanılmaz tehlikeli bir durum var. Anne-babalar çok dikkatli olmalı. Okullarda fiziksel güvenlik ile ilgili etkin bir sistem kurulmadan, altyapı oluşturulmadan daha küçük yaştaki (60 ay) çocukların okula alınmaları ile okullarda yeni yaralanma ve ölüm vakaları olacağından endişe ediyoruz. 60 aylık çocuklar ana kucağından alınıp okula başlayacaklar. Ruhsal ve fiziksel açıdan deforme olacaklar. 50 kişilik sınıflarda tek bir öğretmen nasıl çocuklara hakim olacak?” Diğer aileler de benzer endişeleri dile getirdi.
(vatan gazetesi)

                           Herhalde torunumla birlikte bende İlkokula yeniden başlayacağım.....

11 Nisan 2012 Çarşamba

Büyük Deprem (Olağandışı)

Deprem Uzmanı Ahmet Ercan Tsunami'nin ardından HABERTÜRK TV'ye çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ercan, 2012-2013'e yönelik daha önceki uyarıları hatırlatarak depremin "olağandışı" olduğuna dikkat çekti. Ercan, "Bu depremin boşaltmış olduğu enerji yaklaşık 550-600 atom bombasına denk bir enerji. Şu anda yer zangır zangır titriyor. Daha önce 1200 atom bombasına denk bir enerji boşalmıştı 2004 yılında. 8 yıl içerisinde aynı bölgede bu kadar büyük ik deprem beklenmedik bir durum, olağanüstü bir şey.

Dolayısıyla 3 gün çok önemli. Bu dönemde bu bölgede büyüklüğü 6-7 arasında artçı depremler olacaktır 250 kilometre yarıçaplı bir alanda. Denizde olacak artçı depremler. Tsunami oluşturma olasılığı çok yüksek.

Nedenleri, bu bölgede kıtalar kuzeye doğru kayma gösteriyor. Aşağı yukarı Hint Kıtası'nın kuzeye kayması yılda 5-7 santimetre kadar. Güneyimizde Afrika yklaşık 3 santimetre bir dalış gösteriyor. Bu hızın arttığı kanısındayım. Bunun nedeni, geri çekildiğinde manyetik alanda büyük bir değişiklik olması. Doruk noktasına 2012-2013'te varacağımızı söylemiştik.

Yer kaymaları ve hortumlarda büyük bir artış bekliyoruz" dedi.

(HaberTürk)

          

9 Nisan 2012 Pazartesi

Emeklilere iyi haber

2000 yılından önce emekli olan 2 milyona yakın kişinin zammını ilk kez duyuran TAKVİM, düzenlemeyle ilgili yapılan çalışmaları yakından takip ediyor.

Edindiğimiz bilgiye göre; 2013 başında hak sahibi olan emeklilere ödenecek intibak zammı konusunda Sosyal Güvenlik Kurumu (), düğmeye bastı.

SGK, dosyaları incelemeye süper emeklilerden başladı. İntibak zammından yararlanacak süper emeklilerin gösterge rakamlarının güncellenmesi ve emeklilikle ilgili bilgilerinin bilgi işlem alanına aktarılmasının ardından sıra diğer emeklilere gelecek.

İncelemelerin kısa sürede tamamlanması bekleniyor. (Takvim)

Ekmektemi?





              







Dünya nüfusunun yüzde 1,05‟sini oluşturan Türkiye halkı, ekmeğin yüzde 5,45‟sini tüketiyor. Yani dünya ortalamasının beş katı daha fazla ekmek tüketiyoruz. Bu tablo dünyanın aksine Anadolu insanın temel gıda maddesinin ekmek olduğunu bir kez daha göstermektedir.

Zaten Dünya Sağlık Örgütü‟nün verilerine göre; Türkiye‟de insanlar, günlük enerjilerinin ortalama yüzde 44‟ünü sadece ekmekten sağlamaktadır. Yine aynı verilere göre dünyanın en sağlıksız ekmeği Türkiye‟de üretiliyor. Bültenimizin bu sayısını Gıda hareketinin ekmek raporuna ayırdık.

Türkiye’de ekmeklere “sağlığa zararlıdır” ibaresi yazılmalı!

İÇİND E K İ L E R

  1. Giriş
  2. “Türkler gizli açlık çekiyor!”
  3. Bu hastalığa nasıl yakalandık?
  4. Tam buğday unu kanserden koruyor, Ya beyaz ekmek?
  5. Halk ekmekler ya DA bu NE perhiz bu NE?
  6. Sofraların gözdesi MI, bedenin düşmanı mı?
  7. Ekmeklere ‘sağlığa zararlıdır’ ibaresi eklenmeli
  8. Ne yapılmalı?
  9. Nasıl bir un, nasıl bir ekmek
  10. Netice

1. GİRİŞ

İnsanoğlunun yaşam kaynağı olan ekmek; NE yazık ki özen gösterilmeyen, en çok ihmal edilen ürün haline dönüştü. 2011 yılında dünya 220 milyar dolarlık ekmek tüketirken Türkiye 12 milyar dolarla dünyada lideri durumunda.

Dünya nüfusunun yüzde 1,05‟sini oluşturan Türkiye halkı, ekmeğin yüzde 5,45‟sini tüketiyor. Bu tablo dünyanın aksine Anadolu insanın temel gıda maddesinin ekmek olduğunu bir kez daha göstermektedir.

Zaten Dünya Sağlık Örgütü‟nün verilerine göre; Türkiye‟de insanlar, günlük enerjilerinin ortalama yüzde 44‟ünü sadece ekmekten, yüzde 58‟ini ise ekmek ve diğer tahıl ve tahıllı ürünlerinden sağlamaktadır. Yine aynı verilere göre dünyanın en sağlıksız ekmeği Türkiye‟de üretiliyor.

Günlük enerjisinin yüzde 44‟ünü sadece ekmekten karşılayan bir toplumda, ekmeğin illa ki en sağlıklı gıda maddesi olması beklenir. Oysa Türkiye‟de ekmek denilince akla en son gelen şey hijyen ve sağlıklılığı olmakta.

Türkiye Ziraatçılar Derneği‟nin hazırladığı. Ekmek Raporu-2010‟ çalışmasına göre İstanbul‟DA bulunan 4 bin 500 ekmek fırınından, bin 500‟ü ruhsatsız. Yani her 3 fırından 1‟I ruhsatsız faaliyet gösteriyor. Rapora göre, kişi başına günlük ekmek tüketimi 350-400 gram. Yoksul kesimde bu rakam 800 grama kadar yükseliyor. Bu pilot çalışmalar bile, tek başına, Türkiye‟de üretilen ekmekteki sorunları göstermesi açısından yeterli...

Buğday ve ekmeğin, nihai tüketiciye ulaşana kadarki süreçte yaşanan sorunlar şöyle özetlenebilir:

 Genetik değişikliğin birinci fazı olan hibritleştirmek ile besin değeri düşürülen tohumlardan un elde edilmesi

 Tahılın yetiştirilmesinde tarım kimyasallarının kullanımı

 Un yapımındaki hileler ve kimyasal katkı maddeleri eklenmesi

 Besinin yüzde 90‟Dan fazlasını oluşturan rüşeym ve kepek kısmının undan atılmasıyla beyaz un üretimi

 Aşırı miktarda Maya kullanımı ve özellikle mayaların GDO‟lu olması,

 Ekmeğe üretim aşamasında çok yoğun biçimde katkı maddelerinin eklenmesi

 Ekmek üreten tesisler ve çalışanların temizlik koşullarına riayet etmemesi

 Ekmeğin satış noktasına dağıtımı için kullanılan taşıma kaplarının çok sayıda virüs ve bakteri barındırması,

 Ambalajlanmadan satılan ekmeğe üretim, dağım, satış ve tüketici tarafından seçilmesi gibi üretimden tüketime kadar geçen süreçte çok sayıda kirli elin temasıyla bulaşan bakteri ve virüsler

 Satış noktasındaki saklama koşulları şeklinde devam Eden sorunlar NE yazık ki toplumun gıda zannederek aslında zehir tüketmesine neden olmaktadır.

Tartışmasız gerçek şu ki; Türkiyenin en önemli sorunların biri olan ekmek sorunudur. İlgili makamların bu sorunu çözmekten çok daha karmaşık ve kaotik hale getirdikleri ve bu sayede de toplumsal istekten çok endüstriyel istekleri önemsedikleri de ayan beyan ortadadır. ‘Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareket’ ise soruna çözüm için radikal AMA gerçekçi öneriler getiriyor. Bu raporda işte bu amaçla hazırlandı.

2. “TÜRKLER GİZLİ AÇIKLIK ÇEKİYOR!”

Endüstrileşme NE yazık ki evde ekmek yapma geleneğini de son erdirdi. Endüstriyel tesislerde üretilen ekmeklerde öncelik besleyicilik ve hijyenden ziyade daha kolay pazarlama, daha estetik ve gösterişli ürün, dolayısıyla daha fazla kâr, birincil amaç haline geldi. Üstelik teknik ifadesiyle piyasa regülasyonu veya kendi siyasi ifadeleriyle “fakir fukaraya ucuz ekmek yedirmek” amacıyla kurulan “halk ekmek” fabrikalarında DA durumun diğerlerinden çok farklı olduğu söylenemez duruma gelmiştir.

Yine Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre bugün dünya sadece kanserle mücadele etmek için yıllık 1 trilyon dolar para harcıyor. İlaca yılda 15 milyar dolardan fazla para ödeyen Türkiye, ekmek tüketimi içinse 12 milyar dolarlık bir harcama yapıyor. Bu veriler günlük gıdasının yarısını ekmekten sağlayan bir toplumun gerçekte ekmekten elde edemediği gıdasını ilaçta aradığının DA açık bir göstergesi.

Türkiye‟de, aslında “fizikî açlığımızın giderildiği buna karşın biyolojik açlığın arttığı” açık seçik ortada

Türkiye tüketilen ekmeğin yüzde 90‟Dan fazlası, NE yazık ki pahalı ancak sağlıksız beyaz undan üretilen, gösterişli fakat hiçbir besin değeri olmayan beyaz ekmektir. Yine Dünya Sağlık Örgütü, “Sadece beyaz ekmek tüketen Türkler, gizli açlık çekiyor. Ekmekte sağlık ve kalite sorununun çözülmesi durumunda çok sayıda hastalık önlenebilirtespitinde bulunuyor.

Bu tespitlerle 4 kişiden birinin diyabet bir başka değişle yüz kişiden 25‟inin şeker hastası olduğu, daha da ürkütücüsü diyabetli çocuk sayısı ve de diyabetli bebek doğumlarının hızla arttığı Türkiye‟de, aslında “fizikî açlığımızın giderildiği buna karşın biyolojik açlığın arttığı” açık seçik ortaya çıkmaktadır.

İşte bu gerçekler çerçevesinde Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi olarak, yıllardır hakkında çok şey yazılıp çizilen ekmek sorununu kapsamlı bir rapordan ziyade, göz ardı edilen noktaları yeniden gündeme getirmek amacıyla bu kısa çalışma/raporu başta tüketiciler olmak üzere, kamuoyunun dikkatine sunmayı arzuladık.

Gelinen nokta ne yazık ki toplum sağlığı açısından ürkütücü boyutlar ulaşmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, geçtiğimiz yıl “Diyabeti Durduralım” isimli bir kampanya başlattılar. Bu kampanya, daha çok küresel ilaç firmalarının rotasını Türkiye'ye çevirdi. Bir nevi diyabet dâhil onlarca hastalığın müsebbibi olan ilaç firmaları, şimdi de Türkiye‟nin sağlayacağı bu desteklerden pay kapmak için yarıştığı gözlerden kaçmıyor.

Diğer yandan Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, Van Emniyet Müdürlüğü‟nde bir kahvaltıya katılıyor. Sayın Başbakan Ankara‟da sağlıklı ekmek yiyemediğinden olsa gerek kahvaltıya Van‟ın yöresel ekmeğinden istiyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, Başbakan‟a ikram edilen ekmekte fazla miktarda maya tespit edince Van Emniyet Müdürlüğü‟ne 10 bin TL idari para cezası kesiyor. Emniyet ise bu cezayı haksız bularak dava açıyor.

2012 yılının ilk çeyreği bitmiş olunmasına karşın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı henüz 2010 ve 2011 yılının denetim sonuçlarını açıklamadı. 2008-2009 yılı sonuçlarına bakıldığında hiç iç açıcı olmayan Türkiye gıda fotoğrafının 2011‟de değişmesi için hiçbir neden yok. Geçmiş raporlar çerçevesinde yapılan eleştiri ve tartışmalar “haklı(!)” olarak bakanlığı çekingen davranmaya itiyor.

Sayın Başbakan‟ın ekmeğinde fazla maya bulunduğu için Van Emniyet Müdürlüğü‟ne ceza kesilmesi, haklı olarak şu soru sorulmasına neden oluyor: Günlük 80 milyondan fazla ekmek üretilip tüketilen Türkiye‟de;

(a) yıllık kaç adet fırın/ekmek denetimi yapmış?

(b) bunların kaçı sağlık açısından olmasa bile mevzuat açısından uygun veya sorunlu çıkmış?

(c) kaçı için ceza uygulanmış ve

(d) sağlıksız ekmek üretici ve satıcıları kimlerdir?

Bu ve benzeri soruların cevabı verilebilir olsaydı zaten Bakanlık çekinmeden sitesinde bunları yayınlama cesareti gösterirdi. Oysa besin değerleri bir yana, sadece mevzuata uygunluk açısından bile iç açıcı sonuçlardan söz etmek ne yazık ki bu günün Türkiye‟si için imkânsız. Kaldı ki Türkiye‟de yasak savma kabilinden bile denetim yapıldığını söylemek mümkün gözükmemekte.

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi olarak Sağlık Bakanlığ’nın ekmeklerin niteliği konusunda faaliyet yaptığına ne yazık ki hiç şahit olmadık. Hatta Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı‟nın yanı sıra Sağlık Bakanlığı‟na da bu konularda yönelttiğimiz hiçbir soruya cevap alabilmiş değiliz. Sağlık Bakanlığı‟nın

http://www.beslenme.saglik.gov.tr sitesinde “Ekmek kalitesi ve sağlığı” konusunda bir bölüme rastlanmazken “Ekmek İsrafını Azaltmak için Neler Yapmalıdır?” başlıklı bölümde ekmekle ilgili bazı verilere yer verilmekte:

İnsanlığın en ortak besin maddelerinin başında ekmek yer almaktadır. Ülkemizin bir tahıl ülkesi olması, yılardır süregelen beslenme alışkanlıkları ve sosyoekonomik yapısı nedeniyle ekmeğin beslenmemizdeki önemi daha da fazladır. Devlet Planlama Teşkilatı ve Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre; Türkiye'de temel besin, ekmek ve diğer tahıl ürünleridir ve günlük enerjinin ortalama %44'ü sadece ekmekten, %58'i ise ekmek ve diğer tahıl ürünlerinden sağlanmaktadır.

Sofralarımızın vazgeçilmez besin maddesi olan ekmek, karbonhidrat ve protein kaynağı olarak beslenmede önemli bir yere sahiptir. Ülkemizde kişi başına günde yaklaşık olarak 400 - 450 gr ekmek tüketilmektedir. Yani, ülke genelinde kişi başına tüketilen enerji miktarının yaklaşık yüzde 45'i, protein miktarının da yüzde 47'si ekmekten sağlanmaktadır.

Karbonhidrat ve protein kaynağı olan ekmeğin beyaz, kepek, çavdar, mısır, tam tahıllı, çok tahıllı gibi pek çok çeşidi bulunmaktadır. Tahıl tanesi öz, kepek ve endosperm olmak üzere 3 bölümden oluşur.

B grubu vitaminleri, çinko, magnezyum, selenyum, krom gibi mineraller, posa, fenol, fitat, saponinler gibi maddeler öz ve kepek bölümlerinde daha çok bulunur. Endosperm daha çok nişasta ve proteinden oluşmuştur. Öğütme işlemi sırasında beyaz ekmek, B grubu vitaminleri ve bazı mineraller açısından kayba uğrar. Tam tahıl ekmeği posa, E vitamini, selenyum, demir, magnezyum, çinko ve B vitaminleri (B1, B6, niasin) gibi besin öğeleri bakımından zengindir.

B vitaminleri öğrenme ve kavrama fonksiyonlarının gelişimi, aneminin önlenmesi, bazı doğum kusurlarının önlenmesi, kardiyovasküler hastalıklar ve kanserin önlenmesi, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde önemlidir. Posa içeren esmer ekmeklerin, glisemik indeks (kan şekerini yükseltme oranı referansı) değeri beyaz ekmeğe oranla daha düşüktür.

Glisemik indeksinin düşük olması ve posa içeriğinin yüksek olması tokluk hissini de artırır. Gerek kan şekerinin ayarlanmasında gerekse de daha fazla tokluk hissi vermesi nedeniyle kilo kontrolünde esmer ekmek kullanımı beyaz ekmeğe oranla daha avantajlıdır. Ayrıca posa, sindirim sistemi sağlığının korunmasında ve buna bağlı kolon kanser riskinin azaltılmasında önemlidir.

Tahıla dayalı beslenmenin hâkim olduğu ülkemizde her yıl yaklaşık 44 milyar adet ekmek üretilmekte, üretilen ekmeğin yaklaşık 40 milyar adeti tüketilmekte 4 milyar adeti ise israf edilmektedir. İsraf edilen ekmek ülke ekonomisini yılda yaklaşık 700 milyon dolar kayba uğratmaktadır.

Tamamı doğru olan bu bilgilerin arasına serpiştirilmiş bazı kavramların ise konunun teknik boyutta izlendiği piyasada sorunlar konusunda Sağlık Bakanlığı‟nın ilgisizliğini göstermekte. Bu yüzden Türkiye‟de Sağlık Bakanlığı‟nın toplum sağlığını korumaktan ziyade hastane ve ilaç ruhsatlarıyla ilgilendiği, bu nedenle de adının “İlaç ve Hastane Bakanlığı” olarak değiştirilmesinin daha isabetli olacağı açıktır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın diyabetin azaltılması yönündeki arzusu son derece önemli. Lakin biz çözüm yöntemi gerçekçi bulmuyoruz. Bunun nedeni ise ilgili bakanlıkların kamuoyunu yanlış bilgilendirdikleri gibi Cumhurbaşkanlığı‟na da ya yanlış bilgi vermeleri ya da hiç bilgilendirmemeleri.

Diyabetin azaltılabilmesi için diyabete neden olan etmenleri ortadan kaldırmak veya azaltmak gerekiyor. Bunun içinde diyabete neden olan tüketim biçiminin dolayısıyla da tüketime arz edilen gıdalardaki sorunların giderilmesi, hatta gerekirse yasaklanması gerekir. Oysa Cumhurbaşkanlığı makamının “Diyabeti Durduralım!” kampanyasının sorunları çözmekten ziyade, ilaç firmalarının daha çok ilaç sunmasına neden olacağı açık. Doğru çözüm: Bataklığın kurutulması...

Ülkemizde diyabetin yaygınlaşma sebeplerinin başında;

 Beyaz undan yapılmış beyaz ekmek tüketimi,

 Şeker ve tatlandırıcı tüketimi,

 Şeker ve tatlandırıcı içeren meşrubatlar, pastörize meyve suları, bisküviler, şekerlemeler, çikolatalar başta olmak üzere endüstriyel hazır gıdalar ile

 Sağlık ve ihtiyaç/zaruret eksenli tüketim yerine, haz eksenli tüketim biçimi. Çocukları bütün bunlardan korumak bir yana haz endüstrisinin kurbanı yapan reklâm ve reklâm politikaları

Cumhurbaşkanımızdan, Başbakanımızdan veya bakanlarımızdan beklenen diyabetle mücadele etmeleri değil, diyabete neden olan sorunlara çözüm üretmeleridir. Bunun için Sayın Makamlar;

 Çayın şekersiz içilmesi,

 Beyaz ekmeğin üretiminin yasaklanması,

 Suni meşrubat tüketimine önce kendi hayatlarında son verilmelerini sonrada öneri ve önlemleri da bekliyoruz.

3. BU HASTALIĞA NASIL YAKALANDIK?

Beyaz ekmek, artık fakirlik, özensizlik ve sağlıksızlığın bir göstergesi.

Beyaz ekmek hastalığının onlarca asırlık bir geçmişi olmasına karşın, ülkemizde tarihi oldukça yeni... Türkiye‟nin, 1948 yılındaki Marshall yardımı ile endüstriyel beyaz un ve beyaz ekmekle tanışmasını sonrasında çok sayıda hastalığın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bir zamanlar zenginlik ve statü göstergesi olan beyaz ekmek, artık fakirlik, özensizlik ve sağlıksızlığın bir göstergesi.

Zengin görünme çabası ile birlikte küresel bir politik dayatma olan beyaz ekmek hastalığının önlenmesine yönelik ne siyasi mekanizmaların, kamu kurum ve kuruluşların ne de halk Ekmek Fabrikalarının hiçbir gayreti ne yazık ki yok. Bunun yanı sıra “Ekmek Tebliği” gibi hukuki düzenlemelerde bir yandan beyaz ekmeği teşvik etmekte, diğer yandan da hileyi artırmakta. 20 yılı aşkın süredir ekmeğin tüketime „ambalajlı‟ olarak sunulması gerekirken bir yandan bu sağlanmamış yeni 04.01.2012 ve 28163 sayılı Resmi gazete‟de yayınlanan Ekmek Tebliği1 bir yandan ambalaj

Bugün beyaz ekmek olarak bilinen ekmek tebliğde şu şekilde tarif edilmektedir: Buğday ununa; su, tuz, maya (Saccharomyces cerevisiae) gerektiğinde şeker, enzimler, enzim kaynağı olarak malt unu, vital gluten ve izin verilen katkı maddeleri ilave edilip bu karışımın tekniğine uygun olarak yoğrulması, şekillendirilmesi, fermentasyona bırakılması ve pişirilmesi ile yapılan ürünü,

zorunluluğu kaldırılıyor diğer yandan da zaten tümüyle şeker olan ekmeğe bile ilave şeker eklenmesi imkânı getirildi. Oysa Dünya Sağlık Örgütü ambalajsız ekmeğin yaydığı hastalıklara yönelik toplumları özellikle de Türkiye‟yi uyarmasına karşın her adımda kazanımlar elden alınıyor.

Öte yandan Türkiye‟de 23 yıl boyunca 136 bin kişi üzerinde inceleme yapan Harvard Üniversitesi, Türkiyedeki kanser vakalarının önemli bir kısmının beyaz ekmekten kaynaklandığını ve beyaz ekmek kaynaklı kanserlerin başında ise mesane kanserinin geldiğini tespit diyor.

4. TAM BUĞDAY UNU KANSERDEN KORUYOR YA BEYAZ EKMEK…

Uzun vadeli bir intihar türü olarak nitelenen beyaz ekmek, yalnızca kansere değil obezite başta olmak üzere bir birçok sorunun da kaynağı olarak gösteriliyor. Münster Üniversitesi Gıda ve Beslenme Enstitüsü uzmanlarından Thomas Hofmann, 2002 yılında yaptığı bilimsel çalışmada, undan ayrıştırılan buğday kabuğunda tüketenleri kanser ve kalp dolaşım hastalıklarından koruyan “prony lysin” adlı aminoasidin varlığını keşfeder.

Thomas Hofmann: Undan ayrıştırılan Buğday kabuğunda tüketenleri kanser ve kalp dolaşım hastalıklarından koruyan „prony lysin‟ var!

Prony-lysin adlı aminoasit, kabuğu/kepeği ayrıştırılmış beyaz unda bulunmuyor. İnsanları kalp hastalıkları ve kansere karşı koruyan bu madde, un kepeğinden ayrıştırıldığı için, kabukla birlikte undan atılıyor. Bu da, beyaz undan yapılmış ekmek tüketen kimselerin bu tabiî kanser koruyucusundan yoksun kalmaları anlamına geliyor. Ayrıca tam buğday unu, kan şekerini düzenler ve tokluk hissi verir.

Son yıllardan tam buğday unu/ekmeği konusunda yapılan uyarılar üzerine toplumun tüketim tercihlerinde meydana gelen değişim fırsatçı üreticileri harekete geçirmiş ve tam buğday ürünü görünümle kahverengi/kepekli ekmek üretmeye başlamıştır. Yeni Ekmek Tebliği bu sağlıksız uygulamayı da yasal hâle getirmiştir. Oysa bunlar tam buğday ekmeği olmayıp, bilakis beyaz una kepek ve/veya renklendirici eklenmiş ürünlerdir. Bu işlem, beyaz unu sağlıklı hâle getirmediği gibi, ilave katkı maddeleri daha da sağlıksız kıldığı asla unutulmamalı!

Ayrıca buğdayın en küçük ama en değerli bölümü olan rüşeymi ve kepeği atıp sonra una kepek eklenmesinin hiçbir mantıklı izahı bulunamaz. Kaldı ki yeni işlemde rüşeym de eklenmemektedir.

Fransız psikolog Francois Magedie, köpekler üzerinde bir deney yapar. Deneyde bir grup köpeği sadece beyaz ekmek ve su ile besler. Diğer grubu ise kara değirmenlerde çekilmiş tam undan yapılmış ekmek ve su ile.. Elli gün sonra, beyaz ekmekle beslenen köpeklerin öldüğünü ancak tam buğday unu ile beslenen köpeklerin hayatlarını sağlıklı bir şekilde sürdürdüğünü görür. Daha sonra sıklıkla başka hayvanlarda da tekrarlanan benzer deneylerde sonuç değişmez.

5. HALK EKMEKLER YA DA BU NE PERHİZ BU NE…?

Ekmek tarihin her döneminde önemini korumuş, yönetimler ise hiçbir zaman tedbiri elden bırakmamışlardır. Konu ile ilgili olarak beyaz unun nehyedildiğini şu Hadis-i Şeriflerden anlıyoruz: Ümmi Eymen radıyallahu anha: “Kendisi bir unu eleyip ondan Aleyhissalâtu vesselâm için ekmek yapmıştır. Rasülullah s.a.v.: „Bu nedir?‟ diye sormuş, Ümmi Eymen ise „Bu bizim diyarda yaptığımız bir yiyecektir. Ben ondan sizin için bir ekmek yapmak arzu ettim‟ deyince Aleyhissalâtu vesselam da: „Şu eleyip ayırdığın kepeği, una geri kat, sonra yoğur ve ekmek yap‟ buyurmuştur." Ebu Hâzım r.a. anlatıyor: "Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh'a sordum: „Rasülullah s.a.v. hiç -kepeksiz has undan yapılmış- beyaz ekmek yedi mi?‟ Bana şu cevabı verdi: “Hayır! Rasülullah s.a.v. Allah'ın O’nu peygamber olarak gönderdiği günden ölünceye kadar hiç beyaz ekmek görmedi.” Ben tekrar sordum: “Elekleriniz var mıydı?” “Hayır” dedi, Aleyhissalatu vesselam Allah'ın kendisini peygamber olarak gönderdiği günden ölünceye kadar hiç elek görmemiştir.”.

Ayrıca Hz Ömer r.a. halifeliği döneminde unun elenmesi yasaklanmış...

Halk Ekmekin beyaz ekmeği: “Buğday unu, içme suyu, maya, tuz, mono ve digliseridlerin diasetil tartarik asit esterleri, hemiselulaz, fungal alfa amilaz, askorbik asit”ten oluşmakta.

1502 Kanuname-i İhtisab-ı Bursa düzenlemenin yanı sıra 1527 Tarihli Kanunnâme-i Osmânî‟nin 231. maddesinde; “Ekmekçilerin işlediği ekmeği, kirdecilerin kirdesi (mısır unundan üretilen pide), çörekçilerin çöreği ve gözlemelerin çiği, karası ve ekşi olmaya. Gözlenip, eksik ölçen olursa dirhemine bir akçe cürm (ceza) alalar, Çörek ekmeği nısf/yarım işlene. Bir müdd/875 gr una vukiyye üzere 7 vukiyye yağ koya, arı işleyeler…” yani: “Ekmekçilerin yaptığı ekmeği, pidecilerin pidesi, çörekçilerin çörek ve gözlemeleri; iyi pişmiş olmalı, leke, yanık ve ekşi olmamalı. Bunlar denetlenip ekmeği eksik gramlı yapanlara bir dirhemine bir akçe ceza uygulana. Çörek ekmeği yarım işlene. 875 gr una 7 gr yağ eklenerek temiz yapıla. Ve yağsız çörek ve kirde narhına işleyeler…” denilmektir.

Günümüzde birçok şehirde belediyeler bir Belediye İktisadi Teşekkülü (BİT) olarak ekmek üretimine geçmiş ve genelliklede firmalara “Halk Ekmek” gibi isimler konuşmuş. Belediyeler resmi sitelerinde de ifade ettikleri üzere amaçlarını; “Belediye sınırları içinde düzenli, ucuz, sağlıklı ve kaliteli ekmek ile un ve undan mamul her türlü yiyecek maddeleri ihtiyacını karşılamak üzere üretim yapmak, dağıtmak ve dağıtım için gerekli üniteleri tesis etmek halkın en temel gıda maddesi olan ekmeği ucuz ve sağlıklı bir şekilde sunmak, fiyatların belirlenmesinde düzenleyici rol oynamak” olarak açıklamaktadırlar.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek A.Ş. (İHE)‟nin 8 Eylül 2011 tarihli TÜBİTAK‟a yazdığı “İstanbul Halk Ekmek tarafından üretilen ekmekteki çinkonun miktarının ve biyolojik yararlılığının arttırılması” başlıklı proje yazısının tanıtım bölümünde amaç “İstanbullulara ucuz, sağlıklı ve kaliteli ekmek ve unlu mamuller üretmek” olarak ifade edilmektedir.

Aynı dosyada devamla; “2010 yılı rakamlarına göre Türkiye’nin en büyük 400 şirketi arasında yer alan bir kuruluştur. İHE, karlılığı yüksek olan bir kurumdur. İHE günde 1,8 milyon ekmek üreterek İstanbul ekmek üretim ve satış pazarında en büyük üretici kuruluş özelliği taşımaktadır” denilmektedir.

Mesela İstanbul Halk Ekmek‟in en 1,8 milyon ekmek üretiminin yüzde 95‟i beyaz ekmek... Halk Ekmek‟çe üretilen ve piyasanın en çok tükettiği ve Halk Ekmek‟in beyaz ekmeği: “Buğday unu, içme suyu, maya, tuz, mono ve digliseridlerin diasetil tartarik asit esterleri, hemiselulaz, fungal alfa amilaz, askorbik asit”ten oluşmakta. Her ne kadar İHE sitesinde yer vermese de ekmeklerine ilave olarak “glüten” eklemekte... Alerjen bir madde olan glüten oranın artırılması tüketiciye hiç bir yararı olmayan bilakis sadece üreticinin üretim amaçlarını kolaylaştıran bir katkı... Bu tehlikeli girişime dair Gıda Hareketi‟nin uyarıları başta olmak üzere hiçbir uyarı dikkate alınmamakta…

Alıntıdır.

       Tarım Bakanlığı haricinde, diğer bakanlıklarımız konularında fevkalede reformist ve düzenli çalışmalar yaptığını basından ve şahit olduğumuz uygulamalardan görüyoruz..Artan kanser vakaları ve diğer hastalıklar,sağlıksız bir gençliğin yetişmesine sebeb olacaktır. ..Temennimiz Gıda ve Tarım Bakanlığının da yeni sistemler bularak denetimlerini sürekli,hızlı ve doğru bir şekilde yaparak hergün bir yenisi çıkan sağlıksız gıdalara dur denmesidir.
   

8 Nisan 2012 Pazar

LALELER


 

İstanbul Lalelerle Renklendi

Baharın gelişini müjdeleyen çeşitli renk ve desendeki 104 tür lale İstanbul'u renklendirdi.

Büyükşehir belediye ekipleri, Çatalca, Silivri ve Konya'da yetiştirilen 11 milyon 650 bin adet laleyi şehrin değişik noktalarına dikti.

Türk çiçeği olan lalelerin bu yıl dikimi esnasında belirli geometrik şekil ve figürler esas alınarak; nazar boncuğu, şelale, Türk Bayrağı, çeşitli insan figürleriyle peyzajlar oluşturuldu. hazırlandı. İstanbul'un Avrupa Spor Başkenti olması sebebiyle sporla ilgili figürlere de yer verildi. Bu yıl dikilen lalelerin Büyükşehir Belediyesi'ne maliyetinin 2 milyon 680 bin lira olduğu kaydedildi.

Bu arada, İstanbul 7. Lale Festivali 7-29 Nisan tarihleri arasında kutlanacak. Etkinlik süresince lale heykelleri sergisi, lale fotoğraf sergisi, İSMEK el sanatları lale sergisi, lale satışı, lale temalı ürünler sergisi, en güzel 50 lale fotoğraf sergisi ve ödül töreni ve müzik etkinlikleri gerçekleştirilecek.(silivrimiz.com)

Sultan papağan ....sultan parrot